CRYONICS VE HUKUK ÜZERİNE
- avhasansahin
- 8 May 2020
- 11 dakikada okunur
İnsanlık tarihi boyunca merak ve doyumsuzluk iç içe olmuş bu durum ise farklı sonuçlar doğurmuştur. İnsanın merakını tetikleyen en büyük etmen, ne olduğunu tanımlama çabasıdır. Ne için yaşıyoruz? Ölüm hayatın neresinde? Ölümden sonra hayat var mı? Ölümsüzlük mümkün mü? Aslolan yaşanılan hayatın tadına varmak iken, meraktan beslenen bu varlık daima araştırmaya yönelmiş ve yönelecektir. Teknoloji hızla gelişmekte, yıllar arasındaki farklılık artmakta ve akıl bize yeni kapılar açmaktadır. Gelişen teknoloji insanların güvenini kazanmakla beraber yeni arayışların ve neden olmasınların merdivenlerini inşa etmiştir. Bu gelişmeden nasiplenen alanların başında ise tıp gelmektedir. Amerika Patent Dairesi Başkanı Charles Duell 1899’da icat edilebilecek her şeyin icat edildiğini söylemiş olsa da bu yorumun talihsiz ve isabetsiz olduğunu geçen zaman bize göstermiştir. Jules Verne 1865 yılında Ay’a Yolculuk kitabını yazarken döneminin insanları böyle bir şeye ihtimal vermemekteydi. Bu konuda teknolojik gelişme lehine örnekler çoğaltılabilir. Dönmeye devam eden dünya bize sonraki saniyenin önceki saniyeden farklı olduğunu her alanda olduğu gibi tıpta da göstermiştir. Günümüzde bir çok hastalık tedavi edilmekle beraber tedavisi olmayan veya çaresi henüz bulunmamış tıbbi vakıaların yakın gelecekte sorun olmaktan çıkacağını düşünenlerin sayısı hayli fazladır. Fazlalığın sebebi ise teknolojinin tarih boyunca bazı istisnalar dışında haklı çıkmasıdır.
Hukuk toplumu düzenleyen ve devlet yaptırımıyla güçlendirilmiş bulunan kuralların, yasaların bütünüdür. Lafza dikkat edecek olursak hukuk nizamı sağlamakta ve kargaşayı önlemekte, problemlere çözüm olmaktadır. İlk paragrafımızda bahsettiğimiz üzere gelişen teknoloji ise hukuku etkilemekte ve bahsi geçen arayışlar aynı derecede hukuku da kapsamaktadır. Buradan anlamamız gereken teknolojik gelişmelerin bizi yeni kurallara yöneltecek olmasıdır. Yazımızda ise son dönemde adı daha sık alınan “Cryonics” üzerinde durup hukuk ile ilişkisi incelenecektir.
Cryonics Yunanca’da soğuk anlamına gelen “Kryos” kelimesinden türemiştir. Türkçe’de ise “Kriyojeni” çok düşük sıcaklıklarda yapılan işlemler anlamına gelir. ABD’deki Cryonics Enstitüsü bilinen ilk merkezdir. 1977'de kurulan Alcor, cryonics ar-ge faaliyetlerine ağırlık vermiştir. Dondurulma işlemi esnasında dokuların zarar gördüğü tezini ortaya koyan MIT akademisyenleri ile birlikte çalışan Alcor, medikal prosedürleri belli profesyonel bir süreç ortaya koydu. Daha önceki dondurma işlemlerinde dokuların, hücrelerin zarar gördüğü görüşü 1990'larda iyice kabul görünce, artık cryonics firmaları vücuda zarar vermeyen kimyasallar ile bunu yapmaya başladı. Bilim adamları bu süreçlerde görev aldı. 90'lı yıllarda gliserolün rol aldığı dondurma işlemleri, son dönemde organ naklinde kullanılan camlaştırma teknolojisine yerini bıraktı. Camlaştırma ile birlikte özellikle dondurma aşamasında hücrelerin içindeki suyun buzlaşması engelleniyor. Amerika'da ve Rusya'da uygulanan bu teknolojiyle, beden, sıvı nitrojen içinde eksi 130 derecenin altında saklanıyor. Cryonics, doğada bazı canlıların yaşadığı bir periyot olan “hibernasyon”, yani çok düşük sıcaklıklar altında canlının yaşamını kaybetmeden hayatını sürdürebilmesi felsefesine yakın bir yapı olsa da, günümüzde doğrudan bu doğrultuda ilerleyen bir sürece sahip değil. Şu anki prosedür, insanların ölümlerinin hemen ardından bu programa dahil olacaklarını taahhüt ettikleri bir süreç. Nitekim doğada bize bu konuda önayak olmuş ve bazı kurbağaların kış uykusu sırasında yaşamlarını adeta askıya almaları bu uygulamayı destekler niteliktedir. Bu kurbağaların kış uykusu sırasında vücutlarında buz kristalleri oluştuğu keşfedilmiştir. Kışın don olaylarının görüldüğü coğrafi bölgelerde yaşayan bu canlılarda kış uykusuna yattıklarında hiçbir hayat belirtisi görülmez. Kalp atışı, nefes alışverişi ve kan dolaşımı tamamen durmuştur. Buz, kurbağanın derisini, karnını ve kas liflerini tamamen kaplamıştır. Aort damarı kesildiğinde dahi kanama olmaz. Kalp ve diğer hayati organlar soluk bir renktedir. Kol ve bacaklar sert, gözler ise pusludur. Buzlar çözüldükten sonra görülen ilk hayat işareti kalbin tekrar atmaya başlamasıdır. Hayvan ilk önce seri halde nefes alıp verir. Ağaç kurbağası gibi diğer canlılardaki en önemli özellik bol miktarda glukoz üretebilmektir. Glukoz, donmuş kurbağanın vücudunda oldukça önemli bir rol oynar. Hücrelerden su çekilmesini önleyip, büzülme olayını engellediği için kurbağanın hücreleri bu donma olayından hiçbir zarar görmez. Verilen örnekler içerisinde en net yol gösteren -doğada- bu kurbağalar olmuştur.
Peki cryonicsin gelişimi nasıl olmuştur? Bilinen içerisinde öncü olan isimlerin başında Benjamin Franklin gelmektedir. 1773 yılında ünlü tıp insanı Jacques Dubourg’a yazmış olduğu mektupta “Keşke insanları dondurup ileride uyandıracağımız bilimsel bir metot mümkün olsaydı. Bu sayede Amerika’nın 100 yıl sonrasını bir günlüğüne görebilmeyi, ardından ölmeyi bile kabul edebilirdim. Bunu normal bir ölüme kesinlikle tercih ederdim. İleride bilimimizin bunları da başaracağından hiç şüphem yok.” demiştir. Mektuptan da anlaşılacağı üzere cryonics sadece tedavisi mümkün olmayan kişilerin bedenlerini dondurtup gelecekte bu tedavileri mümkün kılan teknoloji çağında uyanmayı hedefleyenlerin yanında geleceği merak eden insanların da başvurduğu yöntemdir. 1955 yılında James Lovelock mikrodalga diatermi yöntemini kullanarak 0 Celsius’ta dondurulmuş fareleri canlandırmayı başarmıştır. 1962 yılında ise Michigan’daki fizikçi Robert Ettinger “Ölümsüzlük Beklentisi” ( The Prospect for Immortalty) kitabını yazmıştır. Kitapta ise şu ifadelere yer vermiştir: “Bugün tedavisi olmayan birçok hastalığı tedavi etmek için gereken tıbbi teknolojiye ulaşmanın tek yolu, insanı dondurmaktır. Bir insanı dondurmak, onu öldürmek anlamına geliyordu. Ama bu, aslında geleceğin teknolojisi ile birlikte bir ölümsüzlüğe dönüşebilirdi.” Ettinger dondurma teknolojisinin yanında çıtayı daha da yükselterek ölümsüzlük vurgusu yapmıştır. Ettinger’e göre dondurma işlemi ölüm anında yapılmalıydı. Böylece hücrelerde bozulma olmadan direkt dondurma işlemiyle hücrelerin bozulmasının önüne geçilmiş olacaktır. Ettinger’in kitabının da etkisiyle çalışmalar artmaya başlamıştır. Evan Cooper Life Extension Society adlı kurumu kurdu. İlk ciddi dondurmalar bu kurumda yapıldı. 12 Ocak 1967’de Cryonics Enstitüsü'nde dondurulan ilk insan, Kaliforniya Üniversitesi'nde psikoloji profesörü olan James Bedford oldu. O zamanki teknolojik imkanların durumu düşünüldüğünde Bedford’un bazı hücrelerinin zarar görmesini olağan karşılamak gerekir. Cyronics yöntemi ile dondurulanlar için bu işlemin yıldönümüne 'Bedford Günü' denir. Bedford, Time Dergisi’ne kapak olacaktı ki dergi kapakta Apollo 1 yangınında ölen üç astronota yer verdi.
Gelişmeler yıllara yayılan bir süreçtir. Artan imkanlar gelişmeleri hızlandırsa da cryonics 1979 yılında facia yaşamıştır. Enstitüde saklanan dokuz bedenin çözüldüğü yetkililer tarafından anlaşıldı. Saklanan bedenler feci bir şekilde çürümüştü. Sonradan anlaşıldı ki, Cryonics Enstitüsü'nün enerji izolasyonu tam altı senedir çalışmıyordu ve bundan dolayı soğutma sistemi çökmüştü. Enstitüde yalnızca ilk dondurulan insan Profesör Bedford'un bedeni kurtarıldı. Bu acı olayın ardından, hakkında kamu davası açılan ve mercek altına alınan bu enstitü bir süre kepenk kapattı. Bu işlemin, ciddi bir bilim dalı olduğu, ciddi bir şekilde yapılması gerektiği ve maliyetlerinin yüksek olduğu öngörüldü.
1987 yılında Berkeley Üniversitesi’den Dr.Paul E.Segall köpeğini 15 dakikalığına dondurmuştur. Beagle cinsi sevimli köpeği Miles’ı dondurup tekrar diriltmeyi başarmış olması dondurulmaya inanan insanlar için o günden beri büyük bir ispat olarak sayılıyor. Aynı zamanda Cameron Crowe’nin yönetmenliğini yaptığı Tom Cruise’nin başrolde oynadığı 2001 yapımı Vanilla Sky filminde bu deney televizyonda sıkça gösterilmekte ve yüzünün tedavisi o dönemde mümkün olmayan David (Tom Cruise) için kendini dondurma kararı almasında etkili olmaktadır. Filmle birlikte cryonics çalışmaları daha fazla yankı uyandırmış ve dikkatleri üzerine toplamıştır.
Gelişim sürecinin ardından şirketlere değinecek olursak cryonics çalışmaları Amerika ve Rusya’da bulunmaktadır. Amerika’da Alcor Life Extension Foundation dünyadaki en büyük cryonics şirketi olarak kabul görmektedir. Yine Amerika’da American Cryonics Society, Cryonics Institute ve Trans Time şirketleri bulunmaktadır. KrioRus ise Rusya’da bulunan cryonics şirketidir. Başvuran sayısı ise giderek artmaktadır. Şu anda yaklaşık 230 insan yeniden diriltilmeyi beklemektedir. Yine yaklaşık olarak 1000 kişi bu şirketler ile anlaşma yapmış olup anlaşma yapanlar arasında Türkler de bulunmaktadır. Cryonics şirketleri KrioRus haricinde yalnızca Amerika’da var. Yani eğer ABD dışında bir yerde yaşıyorsanız, prosedür sizin için farklı işliyor. Kontrol dışında veya ülke dışında ölürseniz diye isteğinize bağlı olarak size bileklik veya kolye veriyorlar. Bunların arkasında ölümünüz durumunda bedenin acil bir şekilde nereye gönderilmesi gerektiği belirtiliyor. Bu bileklikte, “no embalming, no autopsy”yani “defnetmeyin, otopsi yapmayın” yazıyor. Diğer detayları da belirtebiliyorsunuz, ancak bu ikisi önemlidir. Dondurulma ise iki şekilde olmaktadır. İlk olarak bedenin tamamını dondurma ve ikinci olarak yalnızca kafa bölgesini dondurma vardır. İkinci tip dondurmayı yapan insanlar kök hücre alanındaki çalışmalara güvenip ileride insanın tek bir hücresinden bedenin tamamının tedavi edilebileceğini öngörenlerdir. Bedenin tamamını dondurmak ikinci tip dondurmaya göre daha maliyetlidir. Dünyanın bir numaralı cryonics şirketi kabul edilen Alcor’da bedenini dondurmak isteyen birinin 150.000 $ ödeme yapması gerekmektedir.
Yalnızca baş çevresini dondurmanın maliyeti ise 80.000 dolardır.
Türkiye için inceleme yaptığımızda ülkemizden cryonics için başvuru yapanlar arasında bilinen tek isim Güner Kuban’dır. Güner Kuban, cryonicsin popüler olduğu 1992 yılında Alcor ile anlaşmış ve şirketin Türkiye temsilcisi olmuş. Bir röportajında, 16 kişinin bu şirkete başvurduğunu ancak prensip gereği isimlerinin açıklanmadığını söylemiştir. Konu ile ilgili bir dergiye verdiği röportajda şöyle anlatıyor: “Ben diğer insanlar gibi yaşamaya çok meraklı olduğumdan, hayatımı sürdürmek istediğimden dolayı imzalamadım bu anlaşmayı. Tek istediğim kısa bir süreliğine de olsa gelecekte dünyanın nasıl olduğunu görebilmek. İleri teknolojinin gelişimini, ışınlanmanın, zaman makinesinin icat edildiğini, insanların beyin kapasitelerinin %100'ünü kullanmaya başladıklarını, diğer güneş sistemlerinin keşfedildiğini görmek istiyorum. 80 yıl içerisinde, dondurulan insanların yeniden hayata döndürülebileceğine inanıyorum çünkü nano teknoloji inanılmaz ilerliyor. Hatta istediğiniz yaşta uyanabileceksiniz. ben 17 yaşımda uyanmak istiyorum. 50 yılda bir, birkaç haftalığına uyansam yeter bana.” Açıklamadan anlaşılacağı gibi Güner Kuban’ın isteği Benjamin Franklin’in 1773 yılında yazmış olduğu mektuptaki isteklerle örtüşmektedir.
Cryonics için en çok dile getirilen durumlar tedavisi mümkün olmayan hastalığa yakalanma sonucu dondurulmalar ve ölüm nedeniyle dondurulmalar olsa da geri planda kalan fakat bilim için en önemli nokta olan uzay araştırmaları için müthiş önem taşımaktadır. Gezegenler arası seyahatin çok uzun sürmesi sebebiyle insanların ortalama ömürleri düşünüldüğünde araştırmalar için soğuk kapsül içinde uyutulma hayati önem arz etmektedir. Yönetmenliğini Morten Tyldum’un yaptığı 2016 yapımı Passengers filminde dünyadan başka bir gezene yollanan insanlar uzay aracı içerisinde soğuk kapsüller içerisinde uyutulmaktadır. Uzun yıllar uyku halinde olan insanlar hedeflenen gezegene yaklaşma durumunda sistem tarafından uyandırılacaklardır. İşte tam da burda anlatıldığı gibi uzayda ışık yılı mesafeler devreye girdiği için cryonics aslında başka saikleri de bünyesinde barındırmaktadır. Bilim insanlarının uzay araştırmalarında insanı her yere ulaştırmak amaçlarında kullanmak istedikleri yöntem cryonicstir. Belirtmekte fayda gördüğüm, genelde geri planda kalan, bu bilgiden sonra hem yazımızın geneli hem de hukuk ile ilişkisi için en çok kullanılma amacı olan geleceğe yaşam konusuna ağırlık vereceğiz. HUKUK İLE İLİŞKİSİ
Vermiş olduğumuz bilgiler ile cryonicsi her hattıyla anlatmaya çalıştık. Bu projenin başarılı olup olmayacağı, gerek bilimsel gerek dini boyutu bir kenara bırakılarak ben hukuki açıdan neler getirip nelere ihtiyaç duyduğu hususunda geniş kapsamlı bir çalışma yapılması gerektiği kanaatindeyim. Zira hukuk, insanın olduğu her alanda varolmak zorundadır. Dünyadaki sekiz milyar insandan sadece bir tanesi dahi cryonicse başvuruyorsa bu konu hukuki açıdan düzenlenmek zorundadır. Üstelik böyle düşünen kişilerden biri de geçtiğimiz günlerde İngiltere Yüksek Mahkemesi’nde yakından takip edilen davada kararı veren hakim. 14 yaşında kansere yakalanan kız, bedeninin dondurma yöntemiyle korunması için dava açtı. 6 yıldır görüşmediği babası kızına karşı çıksa da annesi kızını destekledi. Dava devam ederken kız yaşam mücadelesini kaybetti. Yüksek mahkeme ise kararını kimliği açıklanmayan kız lehine verdi. Dava ile ilgili kararını açıklayan yüksek mahkeme hakimi, hastanede ziyaret ettiği genç kızın cesaretine hayran kaldığını açıklayarak, "Verdiğim karar kriyojenik korumayla ilgili değil, bir anne ve babanın, kızlarının bedeni ile ilgili ihtilafına ilişkindi" dedi. Yani davanın hakimi mahkemede bilimsel bir karar vermediğini, sadece kendini donduran insanların ölümden sonraki vesayeti ile ilgili bir karar aldığını belirtti. Ayrıca İngiliz hakim, kız için “Karşımızda durumuyla ilgili görüşlerini sofistike şekilde ifade edebilen zeki ve parlak bir genç insan var.” diyerek kendi kararlarını alabilecek bilişsel yetkinliğe sahip olduğunu söyledi. Kız ise kararı maalesef mevcut düzenleme olmadığı için hayattayken göremedi. Karşı çıkan babası ise gerekçe olarak kızının ,proje başarılı olursa, gelecekte yeniden hayat bulduğunda o dönemin insanlarına, teknolojisine çok yabancı olacağını, parasının ve hiçbir yakınının hayatta olmayacağını ileri sürdü. Babanın ileri sürdüğü gerekçeleri daha iyi anlamak için Steve Miner’in yönetmenliğini yaptığı Mel Gibson’un başrolünü oynadığı 1992 yapımı “Forever Young” filmini izlemekte fayda vardır. Bu gerekçelerine rağmen mahkeme sonuçlanınca karara saygı duyduğunu söyledi. Hukuki düzenlemeler bulunmadığı için karardan önce hayatını kaybeden kız ise mahkemeye verdiği mektupta şu ifadelere yer verdi: “Neden kendim için bu sıradışı yöntemi istediğimi açıklamam isteniyor. 14 yaşındayım ve öleceğimi biliyorum ama ölmek istemiyorum. Kriyojenik korumanın, yüzyıllar geçse bile bana yeniden dirilme şansı sunduğunu düşünüyorum. Yerin altına gömülmek istemiyorum. Daha fazla yaşamak istiyorum ve düşünüyorum ki ileride kanserime çare bulup beni uyandırabilecekler. Bu şansı kullanmak istiyorum. Bu benim son isteğim.” Böylece İngiltere’deki ilk kriyojenik koruma kararı alındı. Yüksek mahkeme hakimi ilgili düzenlemelere bir an önce başlanması gerektiğini ifade etti. Yine konuyla alakalı daha eski bir davada yaşananları aktaralım: “9 Şubat 2010’da kanserden ölen 71 yaşındaki Marry Robbins, kafası ve beyninin gelecekte teknolojinin kadını canlandırabilmeye imkan verecek olabilmesi umuduyda kurum tarafından dondurulması için anlaşma imzalamıştır. Robbins 2006'da Arizona'da bulunan Alcor Ömür Uzatma Vakfı ile anlaşma yapmış ve kuruma dondurma yöntemiyle kafasını ve beynini koruma yetkisi vermişti. Kadın böylece kar amacı gütmeyen kuruma dondurucu maliyetleri için her yıl 50 bin dolar aidat ödemeyi de kabul etmişti. Kızı Darlene Robbins ise koruma prosedürlerinin ölmeden önce başlaması gerektiği için annesinin son günlerinde fikrini değiştirdiğini öne sürüyor. Bu prosedürler arasında boğazdan ve burundan tüpler sokulması, damar yoluyla ilaç verilmesi gibi işlemlerin bulunduğu belirtiliyor. Marry Robbins daha sonra yıllık aidatın ailesine verilmesini söyleyen bir belge imzalamıştır. Darlene Robbins, Alcor'un kadının başını alma ve ailenin vücudunu alması yönündeki önerisine karşı çıkıyor.” (http://www.mynet.com/haber/kafayi-kim-alacak-davasi-496765-dunya/) Görüldüğü gibi burada maneviyattan ziyade maddiyat içerikli bir dava olup, mirasçı kadının annesinin vakıf ile yapmış olduğu işleme ilişkin itirazları vardır. Olayın bir an için ülkemizde olduğunu farz edersek 2006 yılında yapılan sözleşmelerin genel ahlaka ve adaba yani ilişkilendirilebilir ki kamu düzenine aykırı olmaması gerektiğine mirasçılar dayanabilir miydi? Tereke açıldığında vakıf alacaklılar pozisyonunda olacak mıdır? Bilindiği gibi kanunlar doğdukları toplumdan ayrı düşünülemezler. O halde içinde oldukları toplumun örf adetlerine aykırı olamazlar. Maktulün kafasının vakıfta bedeninin ise adına yapılacak mezarda olması kamu düzenine aykırı diyebilir miyiz? Kanaatimce bir araştırmaya başlamadan önce daha isabetli sonuçlar alabilmek için bir takım sorular sormamız gerekir. Türk Medeni Kanunu madde 28 “ Kişilik, çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu anda başlar ve ölümle sona erer.” demektedir. Ölüm kişiliği sona erdirdiği için kazanılmış haklar da sona ermektedir. Projeye bakıldığında bu proje başarılı olursa diplomalar, sertifikalar geçerliliğini koruyacak mı? Ölümün doğurduğu en önemli hukuki sonuçlardan biri ise mirasçıların durumudur. Yeniden dünyaya döneceğine inanan birey ölümünden sonra mirasın açılmasını istemezse veya yalnızca bir kısmının paylaştırılmasını isterse yargı mercii ne karar verecektir? Ölen bireyin ABD veya Rusya’ya götürülmesi esnasında prosedür neler olacaktır? Cryonics için başvurulan şirket birey dondurulmuşken iflas ederse izlenecek yol neler olacaktır? Bireyin mirasçıları borcun gereği gibi ifa edilmemesine ilişkin hükümlere başvurabilecek mi? Cryonics şirketi kime karşı ve ne için borçludur? Ölüm kişiliği sona erdirdiğine göre burada ilgili şirketin sorumsuz faaliyetlerine karşı olarak kimler hangi yola başvurabilecektir? Başvuracak kimse yoksa veya olmamalıysa, şirketin bir dönem hayattayken akit yaptığı fakat şimdiki zaman diliminde yalnızca dondurulmuş halde cesetleri olan insanlara karşı ahde vefa ilkesini çiğnemesi halinde, direkt olarak bulunulan ülkenin yetkilileri kamu davası açabilir mi? Ötanazinin (Tdk. tanımıyla:Ölüm Hakkı) yasak olduğu ülkelerden biri de Türkiye. Cryonics için öldükten sonra değil de ölmeden önce dondurulma talebinde bulunan biri için ötanazi yasağı kıyasen uygulanabilir mi? Dondurulmuş cansız bedenlerde geniş çaplı çürümelerin olması durumunda Türk Ceza Kanunu madde 130/2 “Bir ölünün kısmen veya tamamen ceset veya kemiklerini alan veya ceset veya kemikler hakkında tahkir edici fiillerde bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” benzeri müeyyideler cryonics için de düzenlenmeli midir? Anayasa madde 17 “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tâbi tutulamaz.” demektedir. Yine Anayasa madde 13 “ Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” demektedir. O halde bedenimiz üzerinde ne ölçüde tasarrufta bulunabileceğiz? İntihar eden bireyi cezalandıramayız. Kaba tabirle intihar suç değildir. Fakat birini intihara yönlendirmek suçtur. İntihara yönlendirme sonucu intihar gerçekleşirse bu da ağırlaştırıcı sebeptir. Ceza hukukunda kıyas yasaktır mamafih birini öldükten sonra değil de yaşarken bedenini dondurmaya teşvik eden için benzer düzenlemeler yapılmalı mıdır? Herhangi bir düzenleme olmadığı için ve doğruya sorularla ulaşıldığı için bazı sorular absürt ve komik olabilmektedir. Biraz ileri gidecek olursak idam cezası olan ülkelerde idam edilecek mahkum vasiyetinde infazı sonrası cryonics talebinde bulunursa düzenlemesi nasıl olacaktır? İleri gidiyor olmamız konusunda vitesi arttıralım ve mahkumun vasiyetindeki bu talebi almış olduğu müeyyideye karşı yani kanuna karşı hile olarak nitelendirilebilir mi? Mademki cezalardaki amaçlardan biri de mağduru soyut açıdan rahatlatmak öyleyse infaz edilenin mağdur ettikleri bu talebin yerine getirilmemesi gerektiğini söyleyebilirler mi? Görüldüğü gibi muğlak bir durumla karşı karşıyayız ve tabi ki bu sorulardan binlerce yazılabilir.
SONUÇ
İngiliz yargıç düzenleme çalışmalarına başlanmasını istemekte son derece haklıdır. Cryonics artık dünyamızda vardır ve ilgi artarak devam etmektedir. Israrla belirttiğim gibi ama az ama çok başvuran kişi ülkemizden de olmaktadır. Düzenleme şarttır ve düzenlemeler sonucunda hukuk fakültelerinde en azından seçmeli ders olarak yerini almalıdır. Görüşümü bildirecek olursam tıbba ve teknolojiye çok büyük saygı duymakla beraber ölümün yaşam için gerekli olduğunu, yaşamın gerçek olduğu kadar ölümün de gerçek olduğunu düşünmekteyim. Tıp bedeni tedavi edebilir ve muhteşem gelişmeler sonucunda hayat standartını üst seviyelere çekecektir ve fakat ruh yüce olandır ve metafiziğin teknolojiyle kesişim kümesi olmadığını düşünmekteyim. Her dalda düzenlemeler olduğu gibi cryonics için de hukuki düzenlemeler olmalı toplum içinde bir kişi dahi olsa mağdur edilmemelidir. Kim bilir belki de dünyaya cryonics ve hukuk konusunda öncülüğü Türk Hukuku yapacak... KAYNAKÇA
http://alcor.org/AboutCryonics/index.html http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-38026514 http://articles.latimes.com/1987-07-06/news/mn-1316_1_cryonics
https://www.theguardian.com/science/2016/nov/18/the-cryonics-dilemma-will-deep-frozen-bodies- be-fit-for-new-life http://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/04/160427_vert_fut_dondurulup_diriltme https://onedio.com/haber/cryonics-ongorulemeyen-gelecege-dair-heyecan-verici-bir-yatirim-429815 http://www.wikizero.info/m/index.php?q=aHR0cHM6Ly90ci5tLndpa2lwZWRpYS5vcmcvd2lraS9Dcnlv bmljcw
4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu
5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası
"Önemli Not: İşbu yazı Güncel Hukuk Dergisi'nin Kasım-Aralık 2018 tarihli 174.sayısında yer almış olup izinsiz kopyalanması ve çoğaltılmasına karşı derginin ve yazarın hakları saklıdır."
Comments